Lefkoşa

Lefkoşa sur içinde, dört ayrı medeniyetin de izlerini tek bir fotoğraf karesinde görmeniz mümkün. Luzinyan, Venedik, Osmanlı ve İngiliz Dönemleri…
Kıbrıs’ta Ortaçağ şehir karakterinin hissedildiği doku Lefkoşa’da oldukça hâkimdir. Birçok medeniyete, olaya, mekâna, insana tanıklık eden Lefkoşa Luzinyan kraliyet aileleri, soylu Venedik tüccarları ve asil Osmanlı ailelerine ev sahipliği yapmış, ayrıca eskiyi günümüze taşımayı başarmıştır. Kıbrıs’taki en önemli Osmanlı eseri olan iki katlı ve 68 odalı Büyük Han Kıbrıs kültürünü yansıtan elişlerinin satıldığı bir merkez olarak düzenlenmiş olup, Lefkoşa’nın gözbebeğidir. Luzinyan krallarının Kıbrıs kralı olarak taç giydiği başkent Lefkoşa’nın ortasında yer alan ve 1571 tarihinden sonra camiye çevrilen St. Sophia Katedrali (Selimiye Camisi) fetihten sonra Lala Mustafa Paşa’nın ilk cuma namazını kıldığı yerdir. Yine Osmanlı konaklarının bulunduğu Arabahmet Mahallesi ve yaklaşık 70 konuttan oluşan Kıbrıs’ın ilk sosyal konut evleri olarak kabul edilen Samanbahçe, şehre apayrı bir hava vermektedir.
Tarihi Sarayönü Meydanı’nın ortasında yer alan Venedik Sütunu (Dikilitaş) üzerinde Latince şu sözler yazar ‘Buranın insanları kendilerini güzellik ve zenginlik içinde değil, bozulmamış inanç içinde görürler’.

Lefkoşa, sadece tarihi özellikleri ile değil kültürel dokusu, eğlence mekânları ve doğal özellikleri ile de ziyarete değerdir. Lefkoşa şehrinin, özellikle Kanlıdere başta olmak üzere, dere kenarındaki kesimleri büyük bir biyolojik çeşitliliğe sahiptir. Bitki örtüsü açısından zengin olan şehrin 12.5 km çapındaki bir alanında yapılan bir araştırmada, 62 farklı familyaya sahip 185 farklı bitki türü tespit edilmiştir. Bunların içinde 4 endemik ve 16 nadir görülen tür de bulunmaktadır. Şehrin birçok noktasında bulunan en yaygın ağaç türü okaliptüs ağacıdır. İngiliz İdaresi Dönemi’nde Kıbrıs’a bataklıkları kurutmak için ekilen okaliptüslerin her biri günümüze tarihin tanığı güzellikler olarak ulaşmıştır. Bunun haricinde birçok evin bahçesinde bulunan rengârenk çiçekler, begonvil, yasemin, hurma, turunç ve limon ağaçları güzel bir ahenk oluşturmaktadır.

lefkosa1-730x486
büyük-han-lefkoşa
Medeniyetlerin Başkenti:

Lefkoşa’nın Tarihi

Lefkoşa Şehri kurulmadan önce, şimdiki şehrin güneybatısındaki Ayia Paraskevi ile Ayia Omologia olarak bilinen tepelerinin bulunduğu bölge ile Pedios Deresi’nin (Kanlıdere) kıvrımı içerisinde Eski Tunç Devrine (M.Ö 2500) ait bir yerleşim yeri vardı. Bu alanda yapılan arkeolojik kazılarla çeşitli mezarlar ile çanak çömlek kalıntıları ele geçmiştir.
M.Ö VII. yüzyılda şimdiki Lefkoşa şehrinin güney batısında Lidra (Ledra) veya Lidu isimli başka bir kent bulunuyordu. M.Ö 312 285 yıllarında Mısır Kralı I. Ptolomy’nin oğlu Leucus (Levkon-Levkos), Lidra kentini, Kanlıdere’nin (Pedios) etrafına, yani bugünkü olduğu noktaya taşır ve şehir genişleyip büyümeye başlar. Günümüz Lefkoşa’sında Luzinyan, Venedik, Osmanlı ve İngiliz Sömürge Dönemi’ne tanıklık etmiş, başkentin zengin tarihini yansıtan çok sayıda eser bulunmaktadır. Tarihi süreç içinde Lefkoşa şu isimler ile anılmıştır; Ledra (Lidra), Levkotheon, Kermia, Lefkon ve Levkosia. Kentin adı Fransızcadan İngilizceye Nicosia olarak aktarılmıştır. Lefkoşa, Bizans Dönemi’nin sonundan başlayarak günümüze kadar Kıbrıs’ın değişmez başkenti olarak kalmıştır. Bizans Dönemi’nin ilk yıllarında Kıbrıs’ın başkenti Baf ile Salamis’te yeni kurulan Constantia kenti idi. Ancak bunların M.S 647 yılında başlayıp yaklaşık 300 yıl devam eden Arap akınları sonucu yıkılmalarıyla, Kıbrıs’ın idari merkezinin, adanın daha güvenli olan iç kısımlarına taşınması düşünülmüştür. Nitekim Lefkoşa’nın güvenli bir yer olduğuna hükmedildiğinden, Lefkoşa’nın başkent olmasına karar verilmiştir. Böylece Bizans Dönemi’nin sonlarından başlayarak Kıbrıs’a Vali olarak gönderilen Bizanslı dükler, Templar Şövalyeleri, Luzinyan ile Venedik Kralları, dükleri ve lordları, Osmanlı Valileri ve nihayetinde İngiliz Sömürge Yönetimi Lefkoşa’yı Kıbrıs’ın başkenti olarak kabul etmişlerdir.
Lefkoşa’nın yaklaşık olarak 4500 yıllık bir geçmişinin olduğu göz önüne alındığında, bu özelliği ile adadaki en uzun süreli yerleşim yerlerinden biri olduğu anlaşılmaktadır. Başkent Lefkoşa’nın en önemli ziyaret yerleri hiç kuşkusuz Eski Lefkoşa olarak da tabir edilen surlaricindedir. Önceleri Luzinyan Dönemi’nde daha sonra Vendik Dönemi’nde inşası devam eden, yaklaşık 4.5 km’lik şehir surları ile çevrili olan Eski Lefkoşa’da 11 Burç ve Kuzey’de Proveditore (Girne) Kapısı, doğuda Giuliano (Mağusa) Kapısı ve batıda ise Domenico (Baf) kapısı olmak üzere 3 ana giriş kapısı bulunmaktadır. Lefkoşa’nın tarihi sur içine kuzeyden tek girişi sağlayan Girne Kapısı günümüzde Turizm Enformasyon Ofisi olarak kullanılmaktadır. Hemen yakınlardaki XVII. yüzyılın başlarında inşa edilmiş olan Mevlevi Teknesi’nden gelen ney sesi karşılar sizi. Bir şehri tanımanın en iyi yolu onu adım adım gezmektir. Sanki bu söz Lefkoşa için söylenmiş. Her adımda tarihi bir eser veya kültürel dokunun hoş bir sunumu sizi karşılamaya hazır. Girne Kapısı, Mevlevi Tekkesi, Sarayönü Meydanı, Dikilitaş, Büyük Han ve gotik mimarinin şaheserlerinden Selimiye Camisi (St. Sophia Katedrali). Yaklaşık 800 yıl süreyle Kıbrıs’ın başkenti olan Lefkoşa, günümüzde de bu konumunu sürdürmektedir.

Lefkoşa’da Neler Yapılabilir?

•Lefkoşa surlar içerisinde Girne Kapısı’ndan (Porta del Proveditore) başlayarak yürüyüş yapmak. Bu yürüyüş güzergâhı boyunca, Girne Kapısı, Mevlevi Tekkesi, Venedik Sütunu (Dikilitaş), Arasta Caddesi, Büyük Han, Bedesten ve Selimiye Camisi uğrak noktaları arasındadır. Her Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri Girne Kapısı önünden profesyonel turist rehberi eşliğinde ücretsiz Lefkoşa şehir turları düzenlenmektedir.
•Lefkoşa’daki en önemli Osmanlı eserlerinden biri olan ve günümüzde Kıbrıs kültürünü yansıtan bir mekân olarak düzenlenen Büyük Han’da tarih ve kültür ile buluşmak. Burada geçireceğiniz zaman boyunca Kıbrıs kültürünü hem el sanatları, hem de mutfak olarak yakından tanıma fırsatını yakalayacaksınız.
•Restore edilmiş cumbalı Osmanlı konaklarının bulunduğu Arabahmet Mahallesi ve etnografya müzesi olarak kullanılan Derviş Paşa Konağı sizleri Kıbrıs kültürünün yakın tarihine götürecektir. Yaklaşık 70 evden oluşan Kıbrıs’ın ilk sosyal konut evleri olarak kabul edilen Samanbahçe’de yürüyüş yapmak bu keyfinize farklı bir bakış açısı katacaktır.
•Luzinyan Krallarının Kıbrıs Kralı olarak taç giydikleri gotik mimarinin en güzel örneklerinden, St. Sophia Katedral’ini (Selimiye Camisi) ziyaret etmek, Lefkoşa ziyaretinin olmazsa olmazları arasındadır.
•Yılın farklı zamanlarında farklı yerlerde düzenlenen etkinliklere katılabilirsiniz. Nisan ayında Yiğitler Yaban Enginarı’ (Gafgarit), Haziran ayında ‘Uluslararası K.K.T.C. Fuarı ve Eylül ayında “Uluslararası Kıbrıs Tiyatro Festivali’ne katılmak sizler için farklı deneyimler sağlayacaktır.

Lefkoşa’da Ziyaret Edilecek Yerler

•Lefkoşa surlar içine girişi sağlayan 3 kapıdan biri olan Girne Kapısı (Porta Del Proveditore – Vali Kapısı),
• Lefkoşa surları,
•Kıbrıs’taki Mevleviliğin önemli eserlerinden M.S XVII yüzyıl Osmanlı Dönemi’ne ait Mevlevi Tekkesi,
•Lefkoşa’nın simgelerinden Sarayönü (Atatürk) Meydanındaki Venedik Sütunu-Dikilitaş (Obelisk),
•Günümüzde Kıbrıs el sanatlarının ve kültürünün yansıtıldığı bir mekân olarak düzenlenen, M.S XVI. yüzyıl Osmanlı Dönemi’ne ait 68 oda ve 10 dükkandan oluşan Büyük Han,
•1208-1326 tarihleri arasında Luzinyan Dönemi’nde inşa edilen St.Sophia Katedrali (Selimiye Camisi),
•Bedesten (St. Nicholas Kilisesi),
• Taş Eserler Müzesi (Lapidary Müzesi),
•Arabahmet Mahallesi,
• Cumbalı Osmanlı Konakları,
•Arabahmet Paşa Camisi,
•1932 yılında açılan Bandabuliya ve Arasta Çarşısı,
•Ermeni Kilisesi (Tortosa Meryem Ana Kilisesi),
• Büyük Hamam,
• Kumarcılar Hani,
• İngiliz Koloni Dönemi Yapıları,
•Samanbahçe Mahallesi ve evleri,
• II. Sultan Mahmut Kütüphanesi,
•St. Catherine Katedrali (Haydarpaşa/Ağalar Camii),
• Ay Lukas Kilisesi,
•Saçaklı Ev,
•Ay Lukas Kilisesi
• Luzinyan – Osmanlı Evi,
• Yakın geçmişe ait etnografik eserlerin sergilendiği M.S XIX. Yüzyıla ait Derviş Paşa Konağı,
• Turunçlu Camisi (Fethiye Camisi),
• İplik Pazarı Camisi (Kıbrıs Muhassılı Hacı Ahmet Ağa Camisi),
• Sarayönü Camisi,
• Barbarlık Müzesi,

Tarihi Yerler ile ilgili kısa Notlar

 

Lefkoşa Surları

Osmanlıların Kıbrıs’ı almak üzere olduğu dönemde Venedikliler, Lefkoşa şehrini savunabilmek için, kentin çevresindeki eski Luzinyan surlarının yerine 1567 yılında yeni surlar yapmaya başladılar. Surların planı ünlü Venedikli mühendis Giulio Savorgnano tarafından çizmiştir. Daire şeklinde 3 mil çevresi olan bu surların üzerinde 11 burç ve toplam 3 kapı bulunmaktadır. Surlar, dışı taşla örülmüş kalın toprak duvarlardı. Surlarda bulunan kapıların adları, kuzeyde “Porta Del Proveditore” (Girne Kapısı), doğuda “Porta Guiliano” (Mağusa kapısı) ve batıda “Porta Domenico” (Baf Kapısı)’dır. Venedikliler surları yapabilmek için 3 millik çevrenin dışında bulunan evleri, sarayları, manastır ve kiliseleri yıkıp taşlarını surların yapımında inşaat malzemesi olarak kullanmışlardır. Surların yapımında katkısı olan soylular ile diğer kişilerin adları (Rochas, Loredano, Barbaro gibi) burçlara verilmiştir. Lefkoşa kenti surları tamamlandıktan hemen sonra Osmanlılar tarafından ele geçirilmiştir.

Selimiye Camisi (St. Sophia Katedrali)

Katedral, Kıbrıs’taki en büyük, en görkemli ibadethane ve en önemli Gotik mimari eser olarak kabul edilmektedir. Daha önce aynı yerde bulunan Hagia Sophia adlı bir Bizans Kilisesi’nin üzerine yapıldığı tahmin edilmektedir. 1209 yılında yapımına başlanmış ve 5 Kasım 1326 tarihinde kutsanarak ibadete açılmıştır. Kıbrıs’ın en önemli katedrali olduğundan, Luzinyan krallarının Kıbrıs Krallık tacını giyme törenleri burada yapılmaktaydı. Fransız mimar ve ustaları tarafından inşa edilen katedral Ortaçağ Fransız mimarisinin en güzel örneklerindendir. Katedralin doğusundaki kapıda bulunan taş oyma işçiliği dikkat çekicidir.

Bedesten (St. Nicholas Kilisesi)

M.S XIV. yüzyıl Luzinyan Dönemi’nde Bizans kalıntıları üzerine Gotik nizamda inşa edilmiştir. Venedik Dönemi’nde Ortodokslar tarafından St. Nicholas Kilisesi adıyla Metropolit Binası olarak kullanılmıştır. Kuzey kapısı üzerindeki taş işçiliği St. Sophia Katedrali’nin batı kapılarının bir benzeridir. Osmanlı Dönemi’nin ilk yıllarında (1573) tekstil çarşısı olarak kullanılmak üzere Haremeyn’e (kutsal sayılan Mekke ve Medine şehirlerine) vakfedilmiş ve o tarihten sonra sırasıyla tekstil çarşısı, gıda çarşısı, un pazarı, buğday deposu ve depo olarak kullanılmıştır. 1760 ile 1767 yılları itibariyle Lefkoşa’nın ileri gelen Türk, Rum ve Ermeni tüccarların çeşitli gıda maddesi satışı yaptıkları bir iş merkeziydi.

Taş Eserler Müzesi

(Lapidary Müzesi) Selimiye Camisi’nin doğusunda bulunan müze, M.S XIV. yüzyılın ikinci yarısı ile XV. yüzyıla tarihlenen bir Venedik yapısıdır. İtalyan etkisi taşıyan binanın sadece bir kısmı günümüze kadar gelmiştir. Inşa edildiğinde St. Sophia Katedrali’nin avlusunda yer alan bu binanın hacılar ile seyyahların misafir edildikleri bir mekân olarak kullanıldığı sanılmaktadır. İngiliz Sömürge İdaresi Dönemi’nde Lefkoşa surlar içinde bulunan Ortaçağ dönemi yapılarına ait mimari parçalar buraya taşınıp depolanmaktaydı. Bu depo daha sonra düzenlenerek “Lapidary Müzesi” (Taş Eserler Müzesi) adıyla ziyarete açılmıştır

Büyük Han

Tarih ve mimari değerler özellikleri bakımından sadece Lefkoşa’nın değil, Kıbrıs’ın en önemli Osmanlı-Türk eserleri arasında yer almaktadır. Yapımı ile ilgili bir belge günümüze kadar gelmiştir. Sultan Selim’in Selimiye Camisi’ne vakıf olarak yaptırdığı dükkânların 1572 – 1579 yılları arasında Kıbrıs Beyler Beyi Sinan Paşa tarafından yıktırıp yerlerine bir kervansarayın yaptırdığının bildirilmesi üzerine, Sultan Selim’in Kıbrıs Defterdarı ile Lefkoşa ve Gülnar kadılarına gönderdiği 17 Şevval 984 (5 Ocak 1577) tarihli hükümde, yaptırılan kervansarayın vakfa gelir sağlaması halinde padişah adına satın alınması, eğer vakfa faydası yok ise yıkılıp yerine eskiden olduğu gibi yeniden dükkânların yapılması istenmiştir. Lefkoşa’nın geleneksel ticaret merkezlerinden biri olan Asmaaltı Meydani’nin güney batı ucunda yer almaktadır. Sadece Lefkoşa’nın değil, Kıbrıs’ın da en büyük hanı olarak bilinmektedir.

Venedik Sütunu ve Sarayönü (Atatürk) Meydanı

Venedik dönemine rastlayan M.S 1550 yılında, şimdiki Sarayönü Camisi’nin yerinde bulunan Carmelite Kilisesi’nin önüne Venedik hâkimiyetinin bir sembolü olarak Salamis harabelerinden getirilen siyah renkli granit sütun dikilirken, tepesine de Venedik’in sembolü olan St. Mark Aslanı’nın heykeli konmuştu. Osmanlı Dönemi’nde bu sütun yerinden kaldırıldığından, şimdiki meydanın ortasına 8 Şubat – 2 Ağustos 1915 tarihleri arasında dikilmiş, tepesine ise tunç küre yerleştirilmiştir. Yaklaşık altı metre yükseklikteki sütunun kaidesinde eskiden asil İtalyan ailelerine ait 6 tane arma bulunurken, bunların biri şu anda eksiktir. Osmanlı Dönemi’nde bu meydan sırasıyla “inzibat Birliği”, “Askeri karargâh” ve “Askeri Merasim Kıtası” tarafından kullanılmıştır.

Büyük Hamam

Lefkoşa İrfan Bey Sokağı’nda bulunan bir klasik Osmanlı Dönemi yapısıdır. Lala Mustafa Paşa Vakfı’na gelir sağlamak amacıyla yapılmış olup Mazbuta vakıf kapsamına girmektedir. Luzinyan Dönemi’ne ait St. George de Poulains Kilisesi’nin kalıntılarından yararlanılarak yapıldığı genellikle kabul edilmektedir. Kilisenin rölyef işlemeli kemerli giriş kapısı günümüze gelmiştir. Yol seviyesinin yükselmiş olması nedeniyle giriş kapısı ile hamam odaları yol kodunun 2-3 metre kadar altında kalmıştır. Diğer klasik Osmanlı hamamlarında olduğu gibi soyunmalık, iliklik, sıcaklık ve külhan bölümlerden oluşmaktadır.